Göktürk’te rezerv yapı iptalinden sonra planlar da iptal. İdare Mahkemesi’nden Çevre Bakanlığı’na çevrecilik dersi gibi karar!

11 Dakikada Okunur

Demirören Grubu’nun borçlarına karşılık Ziraat Bankası’na devredildikten sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, “rezerv alan” ilan etmesiyle imara açılan Kemerköy’deki yeşil alan talanına karşı İstanbul 12. İdare Mahkemesi’nden de iptal kararı geldi. Daha önce de İstanbul 6. İdare Mahkemesi İstanbul Büyükşehir ve TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın açtığı davalarda da iptal kararı çıkmış ancak inşaatlar durmamış AKP’li Eyüpsultan Belediyesi de kaçak duruma düşen inşaatların devam etmesine göz yummuştu.

Kemerköy sakinlerinden 7 vatandaşın, tapularında “yeşil alan şerhi” olduğu gerekçesiyle 12. İdare Mahkemesi’nde açtığı davada da bakanlığın plan yapma yetkisinin iptali istenmişti. Ziraat Bankası ve Emlak Konut’un müdahil olduğu davada atanan bilirkişi tam 24 ihlal belirledi. Mahkeme, Bakanlığın plan yetkisini üçüncü kez iptal eden kararında gerekçeler şu şekilde sıralandı:

  • Söz konusu rezerv yapı alanı kararının “gelir yaratmak” amacıyla mı yoksa “kentsel dönüşüm aşamasında rezerv yapı alanı” olarak kullanılmasının mı hedeflendiği ile ilgili herhangi bir açıklamaya rastlanılamadığı,
  • Rezerv Yapı Alanına İlişkin Nazım İmar Planı Değişikliği ve Uygulama İmar Planı’nın üst ölçekli plan kararlarına aykırı olduğu, davaya konu planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırı olarak tesis edildiği,
  • İstanbul Çevre Düzeni Planı politikaları ve öngördüğü doğu batı aksında gelişen ve kuzeye gelişimin sınırlandırılması yönündeki kent makroformu kararı ile çeliştiği,
  • Davaya konu planların hazırlanmasının çevre düzeni planının bu alanlara yönelik politikalarına aykırı olduğu ve davaya konu planlama alanındaki ekolojik koridorların davaya konu planlar ile sürekliliğinin kesintiye uğrayacağı,
  • Davaya konu planlara ait lejant gösterimleri ve plan raporları incelendiğinde ise plan raporunda davaya konu alanda taşkına maruz bölge bulunmasına rağmen dava konusu imar planlarında “taşkına maruz alanlar”ın gösterilmediği,
  • 1/1000 ölçekli uygulama imar plan değişikliği raporu ile plan paftalarının birbiri ile uyumlu olmadığı,
  • Uygulama imar planında nüfus projeksiyonun hatalı olarak hesaplandığı,
  • Davaya konu planlama alanının aynı zamanda afet sonrası acil toplanma alanı olduğu, olası bir afet durumunda halkın toplanacağı bu alanların korunması gerektiği,
  • Özel Spor Alanı” kullanımlarının yerine yaklaşık 35.8 hektarlık bir alanda 2963 kişi ilave nüfus getirmesinin yörenin mevcut alt yapılarına getireceği ilave yükler ve çevresel sürdürülebilirlik açısından olumsuzluklara neden olacağı,
  • Dava konusu değişiklik ile bu sosyal tesis alanının, kaldırılıp yerine, “Gelişme Konut Alanı”, “Konut+Ticaret Alanı” ve “Ticaret Alanı” gibi üzerinde yapılaşma getirilen fonksiyonlarla değiştirilmesinin mevcut yoğunluğun arttırılacağı, insan yoğunluğu yanında yapı yoğunluğunun artacağı, yaşayan yoğunluğunun artması nedeniyle de altyapı/hizmet alanlarına ilave yük getirileceği, yapı yoğunluğunun artması nedeniyle de ekolojik, doğal dengeyi olumsuz etkileyeceği,
  • İmar planı değişikliği ile getirilen işlevlerin gerekçeleri ve yapılan ihtiyaç analizlerinin plan raporunda yer almadığı, bu nedenle dava konusu imar planı değişikliklerinin kentin ihtiyaçlarından doğan gerekçe ile ortaya çıkmadığı, plan değişikliği ile ortaya çıkan sonuçların da yerleşmede yaşayanların bütününe yönelik yarar sağlamayacağı gibi olumsuz çevresel etkilere neden olacağı,
  • Dava konusu imar planları hazırlanırken ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmadığı,
  • Spor alanlarının özel ve kamu mülkiyetinde olabileceği, özel mülkiyetteki spor alanlarının sosyal altyapı alanı olduğu, bu alanların aynen rekreasyon alanlarında olduğu gibi (özel ve kamu alanında olması durumunun dikkate alınmadan) donatı standartlarına dahil edileceği, bu nedenle yönetmelik gereği kaldırılan bir sosyal altyapı alanları için aynı hizmet alanında eşdeğer bir alanın ayrılması gerektiğinin açık olduğu, ancak dava konusu işlemde sosyal ve teknik altyapı alanı kadar eşdeğer alan ayrılmayarak, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin “Eşdeğer Alan Ayırma” ilkesine aykırı davranıldığı,
  • Kemer Country olarak bilinen konut sitesinin sınırlarında yer alan Su Kemeri Kültür Varlığı özelliği arz etmekte olup, işbu tarihi yapıyı kapsayan dava konusu nazım imar planı ve uygulama imar planı açısından İstanbul Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınması gerekliyken söz konusu Kurul’un görüşünün alınmadığı,
  • Dünyadaki sel ve taşkın zararlarını azaltmaya yönelik uygulamalarda dere yataklarına yerleşimin engellendiği ve ilke olarak bu alanların rekreasyon amacıyla kullanılabildiği, ancak dava konusu alanda bu ilkeye uygun olan uygulamanın dava konusu planlarla bozulacağı,
  • Taşkın riski bulunan dere yataklarının deprem açısından da güvenli olmadığı, dere yatağının plan değişikliği ile yerleşime açılması durumunda, yerleşim için önemli bir risk oluşturacağı,
  • Golf sahalarının bulundukları yörelerde çevrelerine yüksek oranda ekosistem hizmetleri sağladığı, ekosistem hizmetleri, karbon tutma, yağmur suyu tutarak yeraltı suyunu besleme, besin tutma ve tozlaşma hizmetleri vb. faydaların dava konusu planla kaybedileceği,
  • Yeşil alanların sağladığı ekosistem hizmetlerinin kentsel soğutma (kentsel ısı adasının sıcaklığının düşürülmesi), yüzeysel akış sırasında besin maddelerinin (azot ve fosfor) tutulması ve tozlaşma ortamı sağlaması açısından kritik olduğu, golf sahalarının kaldırıldığı alanda ve yakın çevresindeki yerleşimde sıcaklıklıların artış gösterebileceği,
  • Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikli Panelinin (UN IPCC) İklim değişikliğine karşı yeşil alanları korumayı ve artırmayı önerdiği, dava konusu planla IPCC’nin önerisine ters bir uygulamanın hayata geçirileceği, Planlama alanı konum itibariyle ekolojik özellikler bakımından farklı ekosistemlere sahip hassas bir doğal alan olduğu, bölgedeki ekolojik ve peyzaj özellikleri düşünüldüğünde, bu bölgedeki doğal sistemlerin (Yeşil Örtü, Yüzey Suyu Drenaj Alanları, Sulak Alan vb.) bir bütün olarak ele alınması gerektiği, bölgedeki ekosistem fonksiyonlarının ve servislerinin sürdürülebilirliği bakımından hayati önem taşıdığı, alan içinde yer alan doğal göletlerin Cendere Deresini beslediği; dava konusu işlemle yapılaşmaya açılan açık alanların bir bütün olarak tasarlanmasından dolayı alan içindeki su rejiminin (yüzey suyu doğal drenaj alanları) yönetilmesi çerçevesinde “Yeşil Altyapı Sistemine” bir örnek oluşturduğu, Yeşil Altyapı Sistemi olarak görev yapan yüzey suyu drenaj alanlarının ve doğal göletlerin su rejimini yöneterek yerleşme içinde oluşabilecek su baskınlarını ve taşmalarını engelleyeceği, dava konusu alanın bulunduğu mevkii de yapılacak herhangi bir yapılaşmanın doğal ekosisteme olumsuz etkileri olacağı,
  • Dava konusu işlemle yapılaşmaya açılan açık alanların hava akımları bakımından önemli olduğu ve hava kalitesini etkileyeceği, Dava konusu alan ve yakın çevresinin yeraltı suyu varlığını oluşturan hidrojeolojik ortamların a) Yerleşke içi ve çevresiyle bütünleşik hassas ekolojik dengesinin sürdürebilmesi, b) Bölgesel mikroklimanın iyileştirilmesine olan olumlu katkısı, c) Küresel iklim değişiminin “kısa süreli şiddetli yağış” veya “uzun süreli yağışsız dönem” gibi olumsuz etkilerine karşı suyun yer altına süzülme sürecini arttırmak gibi gerekçeler göz önüne alındığında, dava konusu alandaki mevcut yapılaşma alanlarının arttırılmaması ve mevcut yeşil örtünün mümkün olabildiğince korunmasının son derece gerekli olduğu, bu nedenle, kamu ya da özel kullanıma açık olan ve ekolojik sistemler bakımından kritik rolü bulunan açık alanların dava konusu plan değişikliğiyle yapılaşmaya açılmasının nesnel bir gerekçeye dayanmadığı,
  • İnşaat çalışmasına başlanmadan önce yapılması gereken “Ulaşım Etki Değerlendirme Raporu’nun” yapılmamış olması ve bölgeye gelecek yeni nüfus nedeniyle doğacak trafiğin etkilerinin sayısal olarak ne boyutta olacağı ve bu etkileri azaltma yönünde hangi önlemlerin alınacağının bilinmemesi,
  • Türk Medeni Kanun’unda ifade edilen irtifak hakkının ortadan kalmasına yönelik durumların dava konusu alandaki irtifak hakları için gerçekleşmediği, diğer bir deyişle, bu irtifak haklarının sona ermediğinin anlaşıldığı, dava konusu alanda, ilgili parseller üzerinde irtifak hakları devam ettiğine göre, dava konusu planlarla yapılaşma hakkı verilemeyeceğinin de açık olduğu, bu durumda, dava konusu plan kararları ile yapı yapılmamak üzere irtifak hakkı tesis edilmiş parsellerde, yapılaşma hakkı önerilmesinin Türk Medeni Kanununa aykırılık ortaya çıkardığı,

MÜCADELENİN HAKLILIĞI MAHKEME KARARIYLA TESCİLLENDİ

Kemerköy’de gerçekleştirilen yıkım ve rant projesi ile ilgili açılan davada bilirkişinin sunduğu bu rapor, Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi öncülüğünde bölge halkının da 30 Ekim 2022’den bu yana gerçekleştirdiği mücadelenin haklılığını bir kez daha vurgular nitelikte. Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi Sözcüsü Gülseren Onanç konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Göktürk halkı olarak geçtiğimiz sene 31 Ekim sabahı çevik kuvvet ve tomalar eşliğinde insanı ve doğayı yok sayan bir çökme harekâtı ile güne uyandık. O günden bu yana bu inşaatların neden yapılmaması ve satış sürecinin başladığı durumda neden satın alınmaması gerektiğini anlattık, bu hukuksuzluğa, doğanın, insanın ve bölgenin yok sayılırcasına katliamına isyanımızı haykırdık. Görevlerini yerine getirmeleri için kurumlara gittik, dilekçeler verdik. İsyanımız ve bu gidişe dur denmesine yönelik çağrımız o kadar haklıydı ki görevlerini yapması gerekenler karşımıza dahi çıkamadılar; bizimle ve haklılığımızla yüzleşemediler. Mücadelemizi sürdürdüğümüz yaklaşık 13 ay boyunca, neredeyse her gün olmaması gereken bir durumla karşılaştık. Bu yanlışlıkları dillendirdiğimizde sesimizin yaratacağı yankıdan korkarak talan ve rant odaklı zihniyetleriyle çalışmalarını hızlandırarak bildiklerini okumaya devam ettiler. Kimi zaman da dile getirdiğimiz yanlışlara yama niteliğinde kendilerince birtakım çözümler buldular” dedi.

Onanç sözlerine şöyle devam etti: “Bugün bilirkişinin sunduğu bu rapor bizim haklılığımızın ve mücadelemizin gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyor. Kemerköy’de yaşanan süreç nereden bakılırsa bakılsın tam bir hukuksuzluklar zinciridir. Doğanın, insanın, kentin ve ihtiyaçlarının yok sayıldığı rant odaklı bir anlayışın betonla vücut bulmuş halinin inşaasıdır Kemerköy’de yapılan. Hayata geçirilen bu yanlışlıklar ve hukuksuzluklar silsilesi zamanla yok olmayacak. Aksine devam ettiği surette oluşturacağı etkilerle çevresel felaketlere de yol açma potansiyeli taşıyor. Tüm bu sürecin dayanağı olan karar hukuken altlarından çekildi ve bu inşaatlar artık bir zeminleri olmadığı halde devam etmektedir.  Ve zemini olmayan her yapı er ya da geç çökmeye mahkumdur. Biz, Göktürk Yeşil Kasın Girişimi olarak mücadelemize kimsenin çürük bir zemine oturan bu inşaatların yıkıntılarından maddi ve manevi zarar almadan çıkması, bölgemizin ve çevrenin geri dönülmesi imkansız hasarlar almaması ve hukukun gereğinin yapılması için devam edeceğiz. Ziraat Bankası ve Emlak GYO’yu mahkeme kararlarına uymaya, Eyüpsultan Belediyesi Başkanı Deniz Köken’i de görevinin gereğini yaparak kaçak konumdaki bu inşaatları derhal durdurmaya davet ediyoruz”

Bu Haberi Paylaş